22 Şubat 2011 Salı

KONUŞMALAR

  Loş odadasın… İçeride su damlıyor musluktan… Küvete dokunan her damla, ürkütüyor seni… Banyoya kafanı uzatıp bakmak istiyorsun… Korkuyorsun ama.
  Yapamayacaksın… Boş ver… Umursama… Duyma gelen sesleri… Sağır kal bir süreliğine… Korkunu yenene kadar… Fazla değil…
  Hadi camdan bak biraz… Dışarıdan birileri geçer… Elleri birbirine dolanmış sevgililer… Öpüşen çiftler… Bir köpek karıştırır çöp yığınlarını… Ufacık bir kemik bulur mu bulmaz mı o da bilmez… Sabırla devam eder karıştırmaya ama… Belki, eski dostlarından birini görürsün… Hani şu lisede aynı sırada oturduğun arkadaşını… Göremez misin? Neden öldü mü yoksa?… Aklıma hemen ölüm geldi yine… Karamsarım değil mi? Evet, öyleyim biliyorum… Herkes aynı şeyi söylüyor… Herkes dediysem çevremde çok insan olduğunu düşünme… Sen de biliyorsun yalnızımdır… Arkadaşın yurtdışında yaşıyor, anladım… E o zaman göremezsin evet… Yine de bak bence…
  Hadi gel…
  Şu karşıdaki bara girdin mi hiç? Hayır mı? Neden peki? Sana o kadar yakın… Bence bu akşam oraya gitmelisin… Adımını atsan oradasın zaten. Saat daha erken. Gece yarısına daha var. Kalk giyin hemen. Ben gelemem senle ama… Sen git. Dışarı çıkmış olursun hem biraz. Buraya yığılıp kalacaksın bir gün. Kimsenin umurunda olmadan öleceksin… Kendi çığlıklarından korkup öleceksin burada… Kokucaksın günlerce… Komşuların seni bulunca, polise haber verecekler… Polis gelecek, kıracak kapıyı… Yerde yatıyorsun… Bedenin ağır… Beyaz… Ruhsuz… Şişmiş… Böcekler sarar mı dersin peki? Sarar değil mi? Siyah ceset torbası getirecekler hemen. İçine korkuyla koyacaklar seni… Polislerin elleri eldivenli olacak… Ağızlarına, burunlarını saracak maske takacaklar… Odadaki tek renk o beyazlıklar olacak… Eldiven ve maske beyazlığı…
   Korkutmuyorum seni değil mi? Bunları biliyorsun zaten… Biliyorsun…
  Bu masa… Toz içinde… Kitaplar desen onlar da öyle. Okurken böyle mi okumayı seviyorsun yoksa? Neden? Romantik mi geliyor… Toz… Aklıma geldi şimdi… John Fante’nin bir kitabı vardı… Toz’a Sor diye okudun mu sen onu? Okudun öyle mi? Hiç görmedim okuduğunu ama… Ben de okumuştum… Güzel kitaptır… Anlatış tarzı farklıdır… Neyse tamam unut Fante’yi şimdi…     Giyinmeye kalk artık. Karşımda oturmuş bakıyorsun sokağa. Kafa sallama bana… Gitmiyeceğim demek bu. Git şu evden… Rutubet ve izmarit kokan odadan kurtul…
  Sigara içip öyle mi kalkacaksın… Tamam olur… Hızlı içiyorsun zaten sigarayı… Paketten çıkarman bile içmenden daha uzun sürüyor. Abarttım. Biliyorum. Belki gülersin diye yapıyorum arada böyle şeyler. Ama ne gezer… Hep donuk bakıyorsun bana. Korkuyorum bazen senden, biliyor musun? Delirmenden… Uzun zamandır konuşmuyorsun çünkü kimseyle… Tek konuştuğun, benim… Haykırarak duvarlara yumruk atacaksın bir gün… Bundan korkuyorum… Mutfakta ne varsa yere fırlatacaksın hepsini… Yazılarını yırtıp sokağa uçuracaksın… Kitaplarını… Onları da mı öyle yapacaksın?… Yapma… Sen onlarla yaşadın hep…
  Sigaranı bitir artık… Son yudum için ne demiştin geçenlerde iki sevgilinin son öpüşmesi gibidir, sıcak… düşünceli… nemli… Yanlış mı anımsadım… Doğru değil mi? Hafızama güvenirim… Biliyorsun… Bas artık izmariti kül dolu tablana… Ez, sönsün… Cılız duman çıkmasın sen gittikten sonra… Söndüremem ben onu… Kokusu bütün gece burnuma gelir sonra… Nefesim kesilir… Ölmem ama korkma… Yine ölüm… Yine ölüm… Neden bu kadar bahsediyorum bu ölümden? Mutluluk, güneş, bulutlar, deniz… Bunlar aklımdan geçmezken hep ölümü görüyorum… Onu söylüyorum sana…
  Giyinmeye kalk artık… Orası bu gece seni bekliyor… O bar… O içkiler… O kadınlar belki… Uzun zamandır dokunamadığın o bedenler… Dudaklar… Öpüşmeye hazır seni bekliyor…
  Çok şık olmuşsun… Git hemen…
  Ben buradan izlerim seni…
 

1 yorum: