14 Şubat 2011 Pazartesi

DÜŞÜNCE



   Kültablasında yarı sönük izmaritler…
   Ağzında sigarası adamın… Keyifsizce çekiyordu dumanı. Kimseyle konuşmadan yaşamaya çalışıyordu ufak evinde…
   Bilinçsizce dışarı bakıyordu her saat… Gözlerinin altı mordu, dudakları kurumuştu… Patlaklar vardı iki dudağı arasında bir yerde. Elleri kırışmış, saçlarının sadece arkası kalmıştı… Beyazdı… Dökülmeye yer arıyordu azıcık saçı…
   Koltuğuna rahatça oturamamıştı. Birazdan kalkıp bir yerlere gidecek ya da keyifsiz bir sohbetten sıyrılacak gibiydi… Tam ucuna oturmuştu siyah, yumuşak koltuğun.
   Cama kafasını iyice yaslamıştı. Alnındaki ter camda izler bırakıyordu. Nefesinden sokağa doğru sis iniyordu…
   Müzik, hafiften duyuluyordu arka odadan... Gözlerini dikmişti aynı yere, tam sokağın başına. Bir an olsun doğrultmuyor, rahatlatmıyordu kendini…
   Hava kararmaya başlıyordu. Gün, akşam öncesine adım atıyordu… Aklı karşı ağaçtaki kuşlara takılıp bir yerlere gidiyordu belki… Uzaklardaki anılarına… Annesine… Babasına… Çocuklarına… Ailesine… Doğup büyüdüğü şehre, İzmire… Üniversite yıllarına… Eski kitaplarına… Aşklarının pürüzsüzlüğüne… Dokunduğu kadın bedenlerine… Yaşamın, salıncakta sallanan bir çocuk gibi keyif verdiği yıllara… Gezip gördüğü ülkelere…
   Sigarasının izmariti yere düşecek gibi eğildi… Umursamadı… Müzik daha da kısıldı sanki dedi içinden… Dönüp, arka odaya gidip açmadı sesini… Baktı derince, hep ama hep aynı yere… Sokağın başına…
   Simitçi girdi sokağa… Canı çekti, sıcak taptaze bir simit… Yanında dumanı tüten çay hayal etti… Sevdiği küçük, tiryaki bardağında.
   Camı açıp, isteyebilirdi simidi… Yapmadı. Sadece baktı…
   Müzik sustu…
   Kül yere döküldü…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder