26 Ocak 2011 Çarşamba

ELİMİ UZATTIM

   Sessizlik, sağır edercesine kuvvetliydi… Bir başıma oturuyordum gölün kenarındaki banklarda. Sigaralarım öncüydü bir diğerine.
    Kuş seslerinin yankısı uzaktaki dağda bile hayat buluyordu. Burada konuşan, derdini anlatan, küfür eden, bağırıp çağıran sadece doğaydı…
   Ben dalıp gitmişken ormanların içine bir an arkamdan yaprak hışırtıları geldi. Doğruldum. Dönüp baktım. Elleri birbirlerine yapışmış iki sevgili… Oğlan esmerce ve uzun boylu… Kız, beyaz tenli…  Gençler, yüzleri güleç…
    O an, rüzgar dağın doruğundaki kar esintisini üfledi bizlere. Oğlan duraksadı. Başına beresini geçirdi, eli hala elindeydi kızın… Yanıma kadar sokuldular. Kız, dikkatlice ayağını göle batırdı…
  “ Göl donmuş! ” dedi kız.
  “ Evet; ama basma bence… Ne olacağı belli olmaz kendini suda bulursun aniden…”
  “ Ya aşkım, tutarsın sen beni, biraz yürüyeyim lütfen! ”
  “ Tamam tamam; ama elimi tut benim…”
  Oğlan, buzların kırılmasından ürküyordu. Elini sıkıca kavradı kızın… İlk önce hafifçe dokunur gibi yaptı kız buzun üstüne… Sertçe bastırdı sonra. Buz kırılmadı. Kıyıdaki ayağını da gölün içine çekti. İstediğini yapmıştı…
   “ Yeter bu kadar canım, hadi artık gel yanıma…”
   “ Baksana çok sağlam, hayatta kırılmaz merak etme; sıkıldıysan bırakayım elimi…”
   “ Saçmalama ne alakası var şimdi!”
   “ Ne bileyim, öyle bir ifade var da suratında o yüzden söyledim.”
   Bana doğru baktı oğlan, gülümsedi. Başını eğdi birazcık. Selam verdi. Karşılık verdim. Onları izlemek keyif veriyordu bana… Uzun kumsallardaki ufak kayalar gibiydiler, üzerlerleri yosunlanmış, iyot kokusu azalmış… Değişiktiler…
   Kız, gölün daha da açıklarına gitmek istedi. Oğlan, çekti kendine sarıldı. “ Sana daha sürpriz yapıcam, zamanımız az hadi! ” dedi…
   Ayakları karaya bastı kızın. Heyecanlandı. Biraz ilerlediler gölün kuzeyine doğru... Bazı yerler kar birikintileriyle kaplıydı… Sarmaşdolaş yürüdüler beyazlığın üzerinden.
   Solumdaki banka oturdular… Oğlan, sırtçantasını yere indirdi. İçini açtı. Şarap şişesini çıkardı. Sonra çantada bardak arandı. Buldu. Plastik bardakları da eline aldı. Kızın dudağına öpücük kondurdu. Kızın sırtı bana dönüktü. Yüzündeki mutluluğu göremiyordum; ama tahmin etmek güç değildi. Şarabı açarkenki ses, göğe yükseldi. Altına oturdukları çam ağacından kuşlar uçuştu… Güneye doğru çırptılar kanatçıklarını…
   Kızın gözlerinin içine bakıyordu oğlan…  Eminim ki kızda onun siyah gözlerine takılmıştı. Aşıktılar… Doğa, aşkın hissedilen yoğun kokusuyla yoğruluyordu şimdi… Güneş yavaştan eğilmeye başlamıştı dağın arkasına doğru. Bulutların rengi turuncudan mora gitmeye başlamıştı… Akşam çöküyordu usulca göle, ağaçlara, kuşlara, sevgililere ve bana…
   Kalktılar. Şişenin yarısı duruyordu. Oğlan kıza bir şeyler söyledi. Yanıma geldi sonra. Şişeyi ikram etti. İstemedim. Güldüm. O da masumca tebessüm etti.
  Elleri bir bütün, karlı yola yürüdüler…
  Yerimden kalktım. Gölün kenarında durdum. Aynı anda iki ayağımı da bastım buza. Çatırdadı.
  Elimi uzattım karaya doğru, tutacak kimse yoktu.
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder