21 Ocak 2011 Cuma

YEŞİL

   O gelmezden önce kokusu geliyordu…
   Kapının alt aralığından ya da açık camdan girip doluveriyordu evime. İlk önce, raflarda dipdibe duran kitaplarıma sürtünüyor; oradan masamdaki kalemlere yapışıyor ve yarısı karalanmış diğer yarısında da el yazısıyla yazdığım cümlelerde kol geziyordu kokusu…
   Burnumla hissetmek yetersiz kalıyordu onu… Ağzımı sonuna kadar açıp içime çekiyordum, duyumsamak adına kulaklarımı zorluyordum. Hep yanımda olsun istiyordum.
   Kapı çaldı.
   Koştum, heyecanla açtım kapıyı… Kimsecikler yoktu. Yerde serili kirli bir paspastan başka…
   Geri döndüm, şaşırdım çok. Gelmeliydi, saatiydi çünkü… Hep akşamüzerleri uğrardı bana, üniversitesinden çıkıp yavaşca sokağıma girerdi… Elinde ingilizce kitaplar olurdu. Üzerine soğuklarda yeşil bir polar giyerdi… Kısa boylu, zayıftı. Sporla uğraşıyordu.
   Cama gidip perdeyi çektim. Sokak lambaları yanmaya hazırlanıyordu. Gölgeleri yok olmuştu her şeyin, karanlık birazdan sürüklenecekti buralara. O insan kalabalığında onu aradım. Yeşil giyen herkese takılı kaldı gözlerim. Zili çalıp kaçmış olmalıydı… Neden yapsındı böyle bir şeyi, beraberliğimizden bu yana tartışma bile yaşamamıştık onunla… Oturup kitaplardan konuşurduk genelde…  Yazılarımı okuyup düşüncelerini paylaşırdı benimle bazen… Önemliydi söyledikleri, sevdiğimdi çünkü o…
   Hava karardı.
   Gelmemişti, telefon dahi etmemişti. Kokusu evimdeydi ama… Bu nasıl oluyordu? O yoktu, kokusu buradaydı… Evet buradaydı, işte çekiyordum içime onu.
   Kapı açıldı.
   Beyaz giymiş iki kişi koştu, yanıma geldi.
   Ellerim bağlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder