21 Ocak 2011 Cuma

UZAKTA KALAN

Çocukluğunda babasıyla gittiği, oturup sohbet ettiği yerler azdı. Evde oturmayı tercih ederdi hep, bilgisayarda oyun oynamayı ya da televizyon izlemeyi… O ise çocuktu; dışarı çıkıp farklı farklı insanların yüzünü görmek isterdi her defasında. Eğlenmek isterdi…
   Babası uzun boylu, hafif kiloluydu. Saçları kısa ve sıktı. Fazla konuşmaz, içine kapanık yaşardı. Durmadan işini değiştirirdi. Arkadaşları parmakla sayılacak kadardı… İnsanları sever miydi, sevmez miydi anlayamamıştı o küçük yaşında… Bu düşünce hep zihnini kurculardı ama…
  Okuldaki arkadaşları babalarıyla birlikte yaptıkları eğlenceleri anlatırdı bazen. Susup dinlerdi. İçinden neler geçerdi kim bilir? Onların yerinde olmak mı, babasının onlar gibi mi olmasını mı? Heyecanla, sanki yaşar gibi anlatırdı arkadaşları haftasonu beraber geçirdikleri dakikaları… O’na sorarlardı: “ Sen ne yaptın bu haftasonu? ” Hafifçe başını öne eğerdi, suçlu kendisiymiş gibi… “Hiç.” derdi,  “ babam çalıştı bütün hafta, e yorgundu o yüzden evde oturdum…”  Yalan söylemezdi. Babası hep yorgun olurdu. Bu bir bahene mi, yoksa gerçek miydi ? Öğrenemedi. Belki de sormaya cesareti yoktu. Üzüntüsünün çoğalmasından korkuyordu bahane olduğunu öğrendiğinde…
  Lise yılları da aynı durumda geçti… Babası arkadaş gibi olamadı onunla hiçbir zaman. Hatta yatağa yattığında kimi zaman, düşünürdü:  “ Acaba babam okuduğum okulu biliyor mu? Ya da sınıfı mı? Arkadaşlarımdan haberi var mı, isimlerinden falan? Hiç zannetmiyorum. O ancak çalışsın, bilgisayar da oyun oynasın… ”
   Oğlum iyi misin, kendi kendine söyleniyorsun odanda? ” diye bağırırdı annesi mutfaktan…
  Sesli düşünmeye engel olamadığını anlardı… Konuşamazdı bu durumu kimseyle. Yatağının karanlığına anlatırdı yaşadıklarını, yaşayamadıklarını…
    İyiyim ders çalışıyordum da sesli okuyunca daha çok kafama giriyor…” derdi.
  Babası hiç oraları olmaz, televizyonda başını izleyemedi filmin son yirmi dakkasını izler, anlamaya çalışırdı. Sesini o kadar çok açardı ki uyumakta güçlük çekerdi oğlu… Umrunda mıydı bu peki?
  Babası ve annesi uzun tartışmalara girmişlerdi ne zamandır, evde bir huzursuzluk vardı. O’nun dersleri bundan etkilenmiyor gibiydi; ama durum farklıydı. O sene en sevdiği derslerden düşük notlar almaya başladı. Ödevlerini yapmaz, dersi dinlemez hale geldi. Kapısını sessizce kapatıp erkenden yatardı. İçerideki bağırışlara aldırmak istemese de çok üzülürdü. Kavgalarına, bağırışlarına kimi anlar küfürlerine… Yorganı başına kadar çeker, susmalarını beklerdi. Öyle rahatça uyuyabilirdi ancak… Bazen sesler kesilir, ufak hıçkırıklar dolardı odasına. Annesi sinirden ağlardı… O, bunu duyduğu an dışarı çıkıp sarılmak isterdi. Utanır, çekinirdi. Yastığına sarılıp yüzünü buruştururdu. Karanlıkta damlalar gözükmezdi…
  Annesi konuşurdu her akşam onunla… Derslerini sorar, sınav notlarını merak ederdi. Yalan söylerdi bazen, iyi not aldım derdi almasa bile. Daha fazla üzmek istemezdi annesini. Zaten baskı vardı üzerinde.
  Babasıyla iletişimi iyice bozulmuştu. Akşamları azcık görürdü yüzünü, üç beş kelime ya eder ya etmezlerdi. Dersler mi, umrunda mıydı babasının? Sınav notları mı, sınavın ne zaman olduğunu bilir miydi ki?
  Uzun tartışmalar geceye yaklaşırken alevlenirdi. Sebeplerini odasının kapısına kulağını dayayıp anlamaya çabalardı… Hiç bilemedi ve soramadı... Merak etti hep; ama yatağına girip susmakla yetindi.
  Arkaşlarının evinde kaldığı zamanlar. Aklı hep annesinde olurdu. Muhabbetlerden zevk almak aklı başka yerdeyken çok zordu. İyi gibi görünmeye çabalar dururdu her yerde, okulda özellikle. Gülerdi, espiri yapmaya çalışırdı. Hep rolünü oynardı ama yaşayamazdı gerçekten…
  Ayrılmaya karar verdiklerini söylediler ona… Sevindi. Bağırışlar defolup gidecekti evden. Huzura gömülecekti evi… Özellikle de annesi... Fikrini sorar gibi yaptılar sanki hayır dese vazgeçeceklerdi. Tamam demekten başka şansı yoktu, olsa bile böyle gideceğine bitmesini gönülden isterdi.
  Babası evden gittikten sonra başka yere taşındı. Lise hayatı güzelleşmişti. Dersleri düzelmeye başladı… Eve gelince annesinin güleç yüzünü görmek ona hayat veriyordu. Üzüntüler bir kenara atılmıştı.

  Babasına özlem duyacağı aklının ucundan geçmezdi… Ruhsal olarak değişmeye başladı tekrar, iyice içine kapandı. Kitaplardan nefret ederdi önceleri, o zamanlar ise odasının her bir yanını kitaplara ayırdı. Her gün çıkıp kitap alırdı kendine. Bir haftaya kalmaz bitirir, başkasını okumaya başlardı. Kısa zaman içerisinde yüzlerce kitabı okudu ve özümsemeye çalıştı onları. Sözcüklerin sihrinde başka yerlere taşınıyordu. Okulda ders aralarında elinden düşmez olmuştu ünlü yazarlar… Onların hayatlarına özeniyor, onlar gibi olmak için uğraşıyordu.
  Yazı yazmak istedi bir gün. Eline kalemi aldı yazmaya başladı aniden.
  “Çocukluğumda babamla gittiğim, oturup sohbet ettiğim yerler azdı…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder